11 Eylül 2008 Perşembe
Zekice
Karı-koca yatağa giriyorlar, tansiyonlar yükseliyor, sevişmeye hazırlanıyorlar.
Ancak kadın durup dururken,
'Dur, canım istemiyor, sadece bana sarıl' diyor.
Adamcağız,
'Neden?' diyor.
Karısı:
'Bir kadın olarak sevgi ihtiyaçlarımı anlamıyorsun' diyor.
Adam, sevişemeyeceklerini anlıyor ve kadının istediğini yapıyor.
Ertesi gün adam, karısını çok güzel bir mağazaya götürüp, alış veriş yapıyor...
Kadın, 3 tane pahalı kıyafet deniyor ama karar veremiyor.
Adam, karısına hepsini almasını söylüyor.
Sonra, 200$'dan 3 çift ayakkabı da alıyor..
Sonra, pırlanta küpeler alıyor.
Kadın heyecanlanıyor, mutlu oluyor..
Kocasının delirdiğini düşünüyor ama umurunda değil, pırlanta kolye de alıyor.
Kocası, 'Kolye sevmezsin sen ama bunu beğendiysen, alabilirsin' diyor.
Kadın zıplıyor, yerinde duramıyor mutluluktan.
'Hazırım, kasaya gidelim' diyor kadın.
Kocası: 'Hayır, hayır bunları satın almayacağız ki' diyor.
Karısının yüzü bembeyaz oluyor...
- 'Tabi almayacağız, bunlara sadece sarılmanı istiyorum!'
İşte o an aşk yakalar seni...
Her gün bildik yüzlere aynı selamlar verilir ve her sabah üşenmeden taktığımız maskelerle yeni bir güne daha başlarız. Yeniden... Yeniden... Yeniden...
Oysa hiçbir şey yeni değildir; hatta aksine her gün hayatımız bir parça daha eskimektedir. Heyecansız, dingin, suspus bir hayatın sürgününde geçmektedir artık günlerimiz ve içimizden kimseye ne şikayet etmek gelir ne de buralardan çekip gitmek...
El ele tutuşmuş her sevgili bir parça daha içimizi burkar, her ayrılık şarkısı içimizi bir kez daha kanatır... Biten aşklarımızın hepsine bir türkü yakarız, artık geçmiş oldu hepsi diyerek...
Ve tam da her şeyden ümidi kesmişken çıkageliverirsin, özür dilerim geç kaldım dersin. Başlarsın anlatmaya kendini. Hiçbir şey ses vermez olur, zaman durur; ama sen akmaya başlarsın içime doğru bir çağlayan gibi...
İşte o an aşk yakalar seni...