21 Eylül 2008 Pazar

Eğer


Etrafındakiler panik içine düşüp de
bunun sebebini senden bildikleri zaman
Eğer sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen;
Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
Ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen;
Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
Eğer
Veya hakkında yalan söylense de sen yalanla iş görmezsen,
Ya da senden nefret edildiği halde kendini nefrete kaptırmazsan,
Bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen;
Eğer hayal kurabilir ama hayallerine esir olmazsan,
Eğer düşünebilir ve düşüncelerini amaç edinebilirsen,
Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
Eğer
Ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;
Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
Ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen
Ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
Ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen;
Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
Eğer
Ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
Ve kaybetsen de yeniden başlayabilirsen.
Ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen;
Eğer kalp, sinir ve kaslarını tükendiğinde bile onları daha fazla
zorlayabilirsen Ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden başka
bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen;
Eğer
Eğer herkesle zaman geçirip erdemli kalabilirsen,
Eğer krallarla dolaşsan da benliğini kaybetmezsen.
Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitemezse;
Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;
Eğer bir daha dönmeyecek olan her dakikanın her bir saniyesini dolu dolu yaşayabilirsen;
Yeryüzü ve üstündekiler senindir oğlum.

Ve dahası sen bir İNSAN olursun oğlum..."

Rudyard KIPLING

Hat sanatı

Hat sanatı denilince Arap harfleri çevresinde oluşmuş güzel yazı sanatı akla gelir.Bu sanat Arap harflerinin 6.-10. yüzyıllar arasında geçirdiği uzunca bir gelişme döneminden sonra ortaya çıkmıştır. Türkler, Müslüman olduktan ve Arap alfabesini benimsedikten sonra uzun bir süre hat sanatına herhangi bir katkıda bulunmamışlardır.Türkler hat sanatıyla Anadolu'ya geldikten sonra ilgilenmeye başladılar ve bu alanda en parlak dönemlerini de Osmanlılar zamanında yaşadılar. Yakut-ı Mustasımi'nin Anadolu'daki etkisi 13. yüzyıl ortalarından başlayıp 15. yüzyıl ortalarına kadar sürdü.Bu yüzyılda yetişen Şeyh Hamdullah (1429-1520) Yakut-ı Mustasımi'nin koyduğu kurallarda bazı değişiklikler yaparak Arap yazısına daha sıcak, daha yumuşak bir görünüm kazandırdı.

Türk hat sanatının kurucusu sayılan Şeyh Hamdullah'ın üslup ve anlayışı 17. yüzyıla kadar sürdü.Hafız Osman (1642-98) Arap yazısına estetik bakımdan en olgun biçimini kazandırdı.Bu tarihten sonra yetişen hattatların hepsi Hafız Osman'ı izlemişlerdir. Türkler altı tür yazı (aklâm-ı sitte) dışında, İranlılar'ın bulduğu tâlik yazıda da yeni bir üslup yarattılar.Önceleri İran etkisinde olan tâlik yazı 18. yüzyılda Mehmed Esad Yesari (ölümü 1798) ile oğlu Yesarizade Mustafa İzzet'in (ölümü 1849) elinde yepyeni bir görünüm kazandı. Türk hat sanatı 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında da parlaklığını sürdürdü, ama 1928'de Arap alfabesinden Latin alfabesine geçilince yaygın bir sanat olmaktan çıkıp yalnızca belirli eğitim kurumlarında öğretilen geleneksel bir sanat durumuna geldi.
Yazı Türleri
Hat sanatının doğduğu dönemde ortaya çıkan altı tür yazı ile İranlılar'ın bulduğu tâlik dışında başka birçok yazı türü daha vardır.Bunların bir bölümü fazla yaygınlaşamamış, bir bölümü de belli alanlarda kullanılmıştır. Örneğin Türkler'in geliştirdiği divani yazı yalnızca Divan-ı Hümayun'da yazılan önemli belgelerde, yazılması ve okunması özel eğitim gerektiren siyakat ise mali kayıtlarda kullanılmıştır.Kolay yazıldığı için günlük yaşamda yaygın olarak kullanılan bir yazı türü olan rik'a da 19. yüzyılda sanat yazısı durumuna gelmiştir.Rik'a ile altı yazı türünden biri olan rika birbirine karıştırılmamalıdır. Hat sanatında yazılar büyüklüklerine göre de farklı adlarla anılırdı.Duvarlara asılan levhalarda, cami, türbe gibi dinsel yapılardaki kuşak ve kubbe yazılarında, her tür yazıtta kullanılan ve uzaktan okunabilen yazılara iri anlamında celi adı verilirdi.Daha çok sülüs ve tâlik yazının celisi kullanılmıştır. Alışılmış boyutlardan daha küçük harflerle yazılan yazılara hurde, gözle kolay seçilemeyecek boyuttaki yazılara da gubari (toz) denilirdi
 

Yazı Araç Gereçleri
Hat sanatında da yazının temel aracı kalemdir.Hat sanatında kalem olarak daha çok kamış kullanılırdı.Kamışın ucu yazılacak yazının kalınlığına göre makta denilen sert maddelerden yapılmış altlığın üstünde eğik olarak tutulur ve kalemtıraş olarak adlandırılan özel bir bıçakla yontulurdu. Celi yazılar ise ağaçtan yapılmış kalın uçlu kalemlerle yazılırdı.Çok ince yazılar için madeni uçlar da kullanılmıştır.Hat sanatında kullanılan mürekkep de özel olarak hazırlanırdı. Yağlı isin çeşitli katkı maddeleriyle karıştırılmasıyla elde edilen bu mürekkep akıcı biçimde yazı yazmayı sağlar, yanlış yazma durumunda da kolayca silinirdi. Hat sanatında kullanılan kâğıtlar da özeldi.Mürekkebi emip dağıtmaması, kaleme akıcılık sağlaması için kâğıtlar âhar denilen bir maddeyle saydamlaştırılırdı.
 

Hat Eğitimi
Hat sanatıyla uğraşan kişiye "güzel yazı yazan sanatçı" anlamına gelen "hattat" adı verilir.Hattatlar yüzyıllar boyu usta-çırak ilişkisi içinde yetişmişlerdir.Hat sanatını öğrenmeye heveslenen kişi bir hattattan ders alırdı. Başlangıçta alıştırma niteliğinde çalışmalara dayanan ve "meşk" adı verilen bu dersler tek tek harflerin yazılışının öğrenilmesiyle başlar, harflerin birleşme biçimleriyle, sözcüklerin ve tümcelerin yazılış tarzlarının öğrenilmesiyle sürerdi. Ortalama üç beş yıl kadar süren bu eğitimin sonunda hattat adayı iki ya da üç hattatın önünde yazı yazarak bir çeşit sınav verirdi.Hattatlar bu yazıyı beğenirlerse altına imzalarını koyarlardı.Buna, başarı ya da izin belgesi anlamına gelen "icazetname" adı verilirdi. İcazetname almamış kişi hattat sayılmaz, dolayısıyla yazdığı bir yazının altına adını koyamazdı.