10 Ekim 2008 Cuma

Neylersin



NEYLERSİN 

Bir gün, bu mahzun sevdadan geriye
Kalırsa, sadece o hüzün kalır..
Sen de anladın ki yapa-yalnızız...
Buluşmamız yasak,
Görüşmemiz uzak...
Devrilmiş kadehler gibi, dönüyor başımız,
Neylersin...

Ah güzelim,
İncinmiş bir sesi vardır yağmurun;
Yanaklarına vurduğunda hissedersin.
Ve bir veda sözcüğü, saçlarına,
Titreyen bir öpücükle dokunduğunda;
Bu anı dondurmaya yetmez nefesin.
Bir film sahnesi gibi
Akar gider ayrılık,
Neylersin...

Biz zaten hiçbir romanda
Kendi hayatımıza rastlamadık.
Bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı.
Ve bitin bulmacalar yarım bırakılmıştı.
Tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız.
Oysa, tuttuğumuz balıkları bile
Yeniden denize bağışlamıştık.
Biz, hayata dair
Hiçbir yanlış yapmamıştık...
Neylersin...

Biz bu sonucu hak etmedik,
Hayır etmedik...
Ömrümüz bu talana lâyık değildi.

Bazen acı vurdu, bazen de yağmur
Hiç gülmedi yüzümüz,
Hiç büyümedi gülümüz...
Bizi yalnızca akşamlar kucakladı,
Biliyorsun,
Sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz...

Bir gün, bu öykünün sonuna gelince
Ansızın desem ki: hoşça kal canım!
Unutursun,
Mecburen unutursun...
Yıldızlar söner, bu aşk da biter!
Bazı gün hatırlayınca, sessizce ağlarız.
Neylersin...

Ah bebeğim, ah.. .
Kekremsi bir tadı vardır gözyaşının,
Dudaklarına sızınca fark edersin.
İçindeki vurgun aşklar mezarlığında,
Ayrılık, ölümden üste yazılınca,
Gideni durdurmaya yetişmez sesin...
Bir inme gibi
Dolanır bedeninde pişmanlıklar,
Neylersin...

Biz zaten hiçbir sinemaya
Tam vaktinde yetişemedik.
Bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı.
Ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı.
Boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi.
Oysa Nuh'un gemisinde bile
Bize yer kalmamıştı.
Ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı.
Neylersin...

Biz bu aşkı sürdüremezdik,
İnan, sürdüremezdik...
Kalbimiz bu heyecana müsait değildi.

Bize hep acılar kaldı, bize hep yağmur...
Unutmasan bile artık
Unutur gibi yapacaksın.
Ve buruşturup-buruşturup attığım kağıtlarda,
Hiç bitiremediğim
Bir şiir olarak kalacaksın...

Yusuf HAYALOĞLU

Ağlama sakın

Yağmurları bekleme yeter dön artık

Yağmurları bekleme yeter dön artık

Yağmurları bekleme yeter dön artık 
Yağmak zorunda değilsin susamış bedenime 
Öyle çok özlemişim, seviyorken delice 
Düşmek zorunda değilsin her gece düşlerime; 
Bırakda rüyalarda kendim sarayım. 

Yağmurları bekleme dinsin bu hasret 
Damla damla gelişin bana huzur vermiyor. 
Ellerini tutmak için çabalıyorken 
Avuçlarımdan kaçışın beni mutlu etmiyor. 
Bırakda sana tamamen sahip olayım. 

Yağmurun kokusuna sardım 
Tutamadığım kendimi. 
Damla damla sen 
Çisil çisil sen 
Aklıma düşen sen her yağmurda 
Aklımda bir başka sen oluşuyor 
Çıktığım yağmur dualarında. 
Bırakda dualarım günahlarım için olsun. 

O YÜZDENDİR

Kaçırdığınız trenler olmuştur hayatınızda sizin de.Hani ona yetiştiğinizde gideceğiniz yere vaktinde gitmiş olacaksınızdır.Ondan başka gideceğiniz yere ulaşma şansınızın olmadığı trenler.Yine de bir şey mani olmuştur o treni kaçırmanıza.Erken kalkmamanız,ayna karşısındaki fazla kalışınız,ayakkabılarınızı geç bağlamanız,kapıdan tam çıkarken bir komşuya rastlamanız.

Kaçan trenlerin çokluğu işyerinize gidişinizin de aksamasını sağlamıştır.Hele de bu alışkanlık haline gelmişse artık dikkat te çekiyordur sağda,solda.'O işe geç gelir kardeşim!''O kadar duyarlı olsaydı,burada olurdu şimdi.' 'Aslında çalışkan insandır ama geç kalıyor bazen' 'Ama işler aksıyor, olmaz ki böyle!'

Etrafın homurtusu insanın pek umurunda olmaz ama aksayanlar kendi hayatımızdır esasında.Keşkeler çoğaldıkça kendi etrafımızda örülen çelik ağı delmek te zorlaşır.Dört yana örülmüş ağ daraldıkça nefes almakta da zorlanırsınız.

Oysa o tren güzergahı değildir sizi gideceğiniz esas yere götürecek olan,ondandır kaçırmanız.Siz başka treni beklemek istemişsinizdir.Beklediğiniz başka tren de başka sokaktadır.O başka sokağa gitmek için gerekli evraklarınız yoktur çantanızda.Bu treni kaçırmanız ona binmek
istemediğinizdendir.O yüzdendir kaçmasına izin vermeniz.Siz izin verdiğinizdendir.

Hiç kimse doğduğu evi kendisi seçmemiştir.Göz rengini,saç rengini seçmediği gibi.Şartlarını değiştirmek istemiştir zaman zaman.Manidar sözlerle karşılaşmıştır.Gözlerini yummuştur, arzuları karşısındadır.Gözlerini açmıştır, koşulları içindedir.Çabalayarak değiştirebildiği ancak bu kadar olabilmiştir.Bu sonuç kendisinin istediği sonuç değildir.

Mesela hep öğretmen olmak istemiştir,kız çocuğu evden uzakta okuyamaz denilmiş,gönderilmemiştir.Telefon santralcisi olmuştur.Hayalinde okuttuğu çocuklar vardır,kendi bilgi aktarımlarını sunabileceği çocuklar.Oysa karşısında şikayete gelmiş abone vardır,telefonlardaki aksaklığı izah etmektedir şimdi.

Bir başkasının hep hukukta okumak hayali vardır,okulu kazanmıştır ama bütçe kısıtlıdır.Orduya katılmıştır kısa yoldan ekmek parası kazanmak adına.Emir almaktadır hiç sevmediği üst düzeyindeki amirinden,hatta azarlanmaktadır.Gücüne gider zamanla bu emir alışlar.Yine de sessiz kalmıştır görevini yerine getirirken.

Hep çok sevilen biri vardır,onunla evlenilmemiştir.Onun saçları,gözleri kalmıştır akılda hep.Küçük bir öpücüğü yanağındadır hala.Kaçamak yaptıklarında hep yakalanmışlardır.Sinemaya bile gitmemişlerdir birlikte.
İkisinden başka hiç kimse bilmemiştir sevgilerini .
Sonralarda annelerin bulduğuyla evlenilmiştir.Ya da rastgele yolda karşılaştığı hep gözgöze geldiğiyle.Hatta akrabalarından uygun biriyle.Huyu suyu bilindik biridir akraba. Mizaçları uymamıştır daha sonraları.Yılların nasıl bittiği geç fark edilmiştir.Ayrılıklar korkutmuştur,ortada çocuklar vardır.

Düşünülen kişiye yakınına rastladığında evli olmanın verdiği yasaklarla bakılamamıştır gözlerine bile.Hayalinde süslenmiştir onunla birlikteliği...


Biriktirilen paralarla dolar alınmıştır,dolar düşmüştür.Ev parası biriktirilmiştir,ev fiyatları o sıralarda acayip yükselmiştir.Tam o günlerde kardeşlerden ya da akrabalarından birisi çok sıkışmıştır.Kırılamamıştır aile kararı,yalnız kalmıştır vermeme hususunda.Geri dönmemiştir parası.Hiç hesapsız bir çocuk daha
doğmuştur evde.'Ben yaptım oldu.' demiştir birisi.Bir başkası 'Oxfort vardı da okumadık mı?' demiştir.

Yine tam o günlerde Sezen Aksu da 'Tedavülden kalktı aşk ' diyerek,'bize mi denk geldi,bize mi insaf?' şarkısını piyasaya sürmüştür.

İşte bu tren onu istediği işyerine götürmüyordur.İstediği eve bırakmıyordur.İstediği arabayı alamadığı için bu trene binmek zorundadır.Trendekiler ter kokuyordur. Kendini bu trene ait hissetmediğindendir hep treni kaçırması.Hatta kısık gözlerle kaçan trene bakarken
esas kaçan trenin o olmadığını bilmektedir.

O yüzdendir işe biraz daha geç gitmenin umursamazlığı.O yüzdendir hiç olmadık anda gelen kalp krizleri.O yüzdendir zamansız ihtiyarlayışlar,çizgilerin artması, gülmeyi unutmuş gözler.İstemsiz iç çekişler.

RUHUN HAZIRLIKSIZLIĞI


İlk aşklarınızı hiç unutmamışsınızdır. Ulaşılamamıştır ona. Ulaşılsaydı, şimdiki cazibesi kalmayacaktı içinizde. Belki de hiç anlaşamayacaktınız, beraber uzun yıllar yaşasaydınız.


İsteklerimizi engeller kışkırtır hep. Size çok kolayca gelen bir insanı aklınızdan çıkaramadığınız oldu mu hiç? Olmamıştır. Hep, ulaşamadığınız kalmıştır aklınızın bir köşesinde. Onun gözleri, elleri, kokusu. Yürüyüşündeki ahengi, sesi.

Saçlarının dalgasından bile yüreğinizin 'hop' ettiğini nasıl unutursunuz? Köşeden gördüğünüz an, boğazınıza bir şeyin takıldığını, yutkunduğunuzu. Onun birden bire, kendine çekip sizi öptüğünü... Şaşkınlığınızı. Şimdilerdeki onsuzluğunuzu... İç çekişlerinizi.

Sonra, karşınıza yine hayatın getirdiklerinden bir başka insan çıkıverir.
Ellerinde onu ararsınız. Bakışlarında ondaki yumuşaklığı, sesinde ondaki tınıyı. Sevecenliğini, hatta öfkesini... Öfkesindeki şefkatini.

Suskun kalışlarınız hep ona olan özleminizin artışı sanki.'Gitti, bitti' diye düşünememenin güçlüğü. Gidiyor ama bitmiyor işte. Yaşanmamışlıklar var. Onları size bıraktığı için bitmiyor.



Arkada bıraktığın insanın, aslında seni fazla sevmediğini düşündüğün için yürümüştün başka yere. Hiç sordun mu ona? Hiç öğrendin mi devam edip etmeyeceğini? Sen de insafsızsın! Kendine bile acımadın! Onu sevdiğini bile bile, söyleyemedin. Cesaretsizliğini gülümseyerek geçiştirdin. O da göremedi tabi bunu. Kim bilir belki de gerçekten sevmedin.



Öyleyse bu özlem niye? Neden hala burnunun sızladığını hissediyorsun. Küçük bir aşk filminde bile fırtınaya tutulmuş gibi sarsılıyorsun. Siz 'hoşça kal!' diye ayrılmamış mıydınız? Başını cama yaslamamış mıydın onu göremeyene dek! Gözlerin buharlanmıştı da akamamışlardı bir türlü, hatırlasana. Böyle bir özlemi yaşamak için miydi ertelemen onu? Bu muydu asıl istediğin?

Ruhun, ah ruhun! Bu hazırlıksızlığı hiç bilemedi, değil mi? Özlemenin de ertelemek kadar anlamsız olduğunu hiç bilemediği gibi. Değil mi?

KONUŞ BENİMLE


Sormuyorsan nedenini,
Suskunluğumu çoğaltırım ben de
Küpümde sır var zaten
Ayıklasan da tenimi,
Taşlarım oturmuş yerine...

Şimdi, yaz zamanı bitti
Yazma zamanı da sanki...
Eylülde, ekimde,
İnsan mutlu olacaksa da
Olamıyor, nedensiz...

Havalar ruha yansıyor,
Soğan kabuğuna dönük,

Konuşmalısın benimle
Gitmek istemediğimi biliyorsun
Öteki gölgeyle üşüdüm ben
Sana kapılmak,
Seninle yorulmak,
Baştan kaybetmekti oyunu...
Biliyordum sonunu...

Konuşmalısın benimle...
Konuşmalısın ki,
Gittiğim
Değsin gittiğime...

Filiz Avşar 10 Ekim 2008