10 Ekim 2008 Cuma

RUHUN HAZIRLIKSIZLIĞI


İlk aşklarınızı hiç unutmamışsınızdır. Ulaşılamamıştır ona. Ulaşılsaydı, şimdiki cazibesi kalmayacaktı içinizde. Belki de hiç anlaşamayacaktınız, beraber uzun yıllar yaşasaydınız.


İsteklerimizi engeller kışkırtır hep. Size çok kolayca gelen bir insanı aklınızdan çıkaramadığınız oldu mu hiç? Olmamıştır. Hep, ulaşamadığınız kalmıştır aklınızın bir köşesinde. Onun gözleri, elleri, kokusu. Yürüyüşündeki ahengi, sesi.

Saçlarının dalgasından bile yüreğinizin 'hop' ettiğini nasıl unutursunuz? Köşeden gördüğünüz an, boğazınıza bir şeyin takıldığını, yutkunduğunuzu. Onun birden bire, kendine çekip sizi öptüğünü... Şaşkınlığınızı. Şimdilerdeki onsuzluğunuzu... İç çekişlerinizi.

Sonra, karşınıza yine hayatın getirdiklerinden bir başka insan çıkıverir.
Ellerinde onu ararsınız. Bakışlarında ondaki yumuşaklığı, sesinde ondaki tınıyı. Sevecenliğini, hatta öfkesini... Öfkesindeki şefkatini.

Suskun kalışlarınız hep ona olan özleminizin artışı sanki.'Gitti, bitti' diye düşünememenin güçlüğü. Gidiyor ama bitmiyor işte. Yaşanmamışlıklar var. Onları size bıraktığı için bitmiyor.



Arkada bıraktığın insanın, aslında seni fazla sevmediğini düşündüğün için yürümüştün başka yere. Hiç sordun mu ona? Hiç öğrendin mi devam edip etmeyeceğini? Sen de insafsızsın! Kendine bile acımadın! Onu sevdiğini bile bile, söyleyemedin. Cesaretsizliğini gülümseyerek geçiştirdin. O da göremedi tabi bunu. Kim bilir belki de gerçekten sevmedin.



Öyleyse bu özlem niye? Neden hala burnunun sızladığını hissediyorsun. Küçük bir aşk filminde bile fırtınaya tutulmuş gibi sarsılıyorsun. Siz 'hoşça kal!' diye ayrılmamış mıydınız? Başını cama yaslamamış mıydın onu göremeyene dek! Gözlerin buharlanmıştı da akamamışlardı bir türlü, hatırlasana. Böyle bir özlemi yaşamak için miydi ertelemen onu? Bu muydu asıl istediğin?

Ruhun, ah ruhun! Bu hazırlıksızlığı hiç bilemedi, değil mi? Özlemenin de ertelemek kadar anlamsız olduğunu hiç bilemediği gibi. Değil mi?

Hiç yorum yok: