24 Ekim 2008 Cuma

ŞEHİT YAKINI OLMAK

ŞEHİT YAKINI OLMAK
 
Genellikle üç subay gelir. 
Yüzleri acıyla gerilmiş üç subay. Birisi mutlaka psikoloji eğitimi almış olan üç subay.
Başları önde çalarlar kapınızı. -Başları öne eğilecek, yüzü yere bakacak olanlar aslında başkalarıdır ama o üç subay başlarını eğerler… O yüzsüzlerin yerine yüzlerini yere çevirirler ve çalarlar kapınızı- Zorlukla konuşurlar, kelimeler ağızlarından çıkamaz bir türlü.
-Oğlunuz… -veya-
-Eşiniz… -veya-
-Kardeşiniz… diye başlarlar söze. 
Gerisini getiremezler hemen. Boğazlarını tıkayan yumruyu yutarlar önce. Sonra devam ederler.
-……. Başınız sağ olsun…!!
………………………………………..
O anda bütün sesler susar…
Hayat durur… 
Gün öğlen vakti bile olsa her yer zifiri karanlığa döner. 
Duyduğunuzu anlamazsınız. Boş bakışlarınızla, size bakan üç çift göze bakarsınız. O gözlerin yalan söylediğine, size şaka yaptığına ilişkin, küçük çok küçük bir işaret almak istersiniz. 
Ama yoktur öyle bir işaret. 
O gözlerde derin bir acı vardır. Ölüm haberini vermenin ağırlığı, ezikliği vardır. Buz gibi gerçektir söyledikleri…!
Başınızı odada bulunan diğer insanlara çevirirsiniz. Onlardan duymak istersiniz, yalan olduğunu… Birinin, bir tek kişinin çıkıp "şaka" demesini beklersiniz. Oysa bütün gözler size dikilmiş, acıyla sizden gelecek tepkiye odaklanmıştır.
Tekrar dönersiniz o üç subaya, "anlamadım" dersiniz, tekrar ettirirsiniz söylediklerini.
O üç subay buna hazırlıklıdır. Öyle çok şehit haberi vermişlerdir ki senin tepkini ezberlemişlerdir. Tekrar ederler acıyla kıvranarak;
-…… şehit oldu, başınız sağ olsun…!
Kabul edemezsiniz. 
Asla böyle bir şey olamaz çünkü, olmamalıdır da..! 
Çünkü o, sizin canınız canınızdan öte can yoldaşınızdır. Ölmesi mümkün değildir, olamaz..! 
Ama olmuştur ne yazık ki…
İki ses duyarsınız o anda;
Biri, sizin yeri göğü inleten çığlığınızdır. Çaresizliğinizi, öfkenizi, acınızı dünyaya ilan ettiğiniz o çığlıkla, çınlatırsınız dünyayı. O sesin sizden nasıl olup da çıktığına inanamazsınız, kimse inanamaz… 
Nefesiniz bitinceye kadar boğazınız yırtılıncaya kadar bağırırsınız… bağırırsınız.
O haberden sonra duyulan ilk ses budur. Herkes duyar… 
Ama siz bir ses daha duyarsınız. 
Beyninizin içinde yıkılan duvarların gürültüsüdür duyduğunuz. 
Hayatınızın yıkılan duvarlarıdır onlar. 
Evinizin temel direğinin çatırdayışıdır. 
Çocuklarınızın yetim kalışıdır. 
Evladınızın bir daha size anne diyemeyeceğinin onulmaz ağrısıdır. 
Kardeşinize bir kez daha sarılamayacak olmanızın çaresizliğidir.
Sadece gürültüdür duyduğunuz.
Siz o gürültüyle boğuşurken odada çınlayan da sizin çığlığınızdır.
Kabul edemezsiniz, etmezsiniz… İsyan edersiniz… Çaresizlik kollarınızı kırmıştır… Son bir gücünüzü toplayıp; "şehidimin cenazesini evine getirin" dersiniz, perişan bir halde sizi izleyen o üç subaya…! 
Haberci seçilen o üç subay, tutmaya çalıştıkları ve bazen de tutamadıkları gözyaşlarıyla, bir köşede, çökmüş omuzlarıyla dimdik durmaya çabalayarak, sizin çaresizliğinize çare olmak için çırpınırlar.
-Türk Silahlı Kuvvetleri her zaman yanınızda olacaktır… Bizler şehidinizin yerini tutamayız ancak yaranızı bir parça sarabilmek için ne gerekirse yaparız… yaparız… yapacağız……
Hiç birini duymazsınız. 
Yok, hayır; aslında duyarsınız. Ama kulağınızla değil,yüreğinizle duyarsınız. 
Bu sözlere ihtiyacınız vardır. 
O anda yüreğinizden çıkan gizli bir el, bu sözlere tutunmuştur. Tutunup düşmemeye çalışırsınız. 
Ama kulaklarınız duymaz. O, yıkılan duvarların sesi engeldir onları duymanıza…
Bayrağa sarılı gelir canınızın parçası evinize. 
O bayrak uğruna can vermiştir. O bayrağı en çok hak edendir. 
Silah arkadaşlarının omuzlarında size teslim ederler. 
Yüzünü -şarapnelden geriye varsa kalan- okşarsınız, buz gibidir. 
Gözleri yarı açıktır, sizin gözlerinize bakmaya çalıştığını düşünürsünüz. Sizde gözlerine bakarsınız. Gözlerinde kalan son ifadeyi okumaya çalışırsınız. 
Gözleri yarı açıktır, çünkü öyle gençtir ki; yapmayı istediği şeylerin hiç birini yapamamıştır, yapacak zamanı olmamıştır, yaptırmamışlardır... 
Sımsıkı sarılmak istersiniz, vermek istemezsiniz.
İzin vermezler…! "Olmaz" derler. 
Kabullenirsiniz… 
Ondan kalan şapkasını ya da eldivenlerini ya da çerçeveli bir resmini verirler elinize; çocuklara elma şekeri verir gibi. 
Sesiniz çıkmaz, itiraz edemezsiniz, alırsınız.
Şapkasını başınıza geçirirsiniz, ya da eldivenlerini elinize. Resmini sımsıkı kucağınıza bastırırsınız. 
Geçersiniz tabutunun başına ve -acemice ama yürekli- asker selamınızı verirsiniz; 
"Vatan sağ olsun…" dersiniz. 
Vatan sağ olsun! 
Öyle çok anlam gizlidir ki bu sözde. Mesela;
"Sen bu vatan için öldün, hiç olmazsa senin yarım bıraktığın görev tamamlansın, vatan sağ olsun…"
Ya da 
"Sen artık yoksun biz öyle kimsesiz, öyle yalnız kaldık ki; bari vatanımız sağ olsun…"
Çok anlamı vardır bu "Vatan Sağ Olsun" deyişinin. Her şehit yakını için ayrıdır anlamı, kimseninki kimseye uymaz…
Sizi uzaklaştırırlar tabutun başından, cenaze töreni başlar. 
Sizin kulaklarınız sürekli uğuldar…
Gördüğünüz her asker elbiselinin yüzüne, onun yüzünü yerleştirirsiniz. 
Her birine dokunmak istersiniz ona dokunuyormuş gibi… Her bir silah arkadaşında ondan bir parça ararsınız… Hep bir şeyler ararsınız. Sanki o tam arkanızda duruyormuş gibi dönüp bakarsınız……
Birileri gelir yanınıza; 
Takım elbiselidirler, kara gözlükler takmışlardır –utançlarını böyle gizliyorlardır belki de- başsağlığı dilerler, hep yanınızda olacaklarını söylerler… 
Acınız çok derin olduğu için -bir de tabii kara gözlükleri olduğu için- onların gözlerini göremezsiniz. 
Yalan söylediklerini o anda anlayamazsınız. -Sonradan anlarsınız- 
Şehidinizin komutanları, silah arkadaşları gelir yanınıza. 
Kara gözlükleri yoktur onların. 
Gözlerindeki acıyı ise -gözlükleri bile olsa- görmemeniz mümkün değildir. Hep yanınızda olacaklarını söylerler ve olurlar. Sonraki yaşamınızda, onların yakınlığını ihtiyacınız olduğu her an görürsünüz. Sizin, kimselere muhtaç olmamanız için ne gerekiyorsa yaparlar. 
Sadece onlar, sizin acınızı yüreklerinde hissederler.
Takım elbiseli adamların gittiklerini fark etmezsiniz bile, kaybolurlar birden..! Ama şehidinizin silah arkadaşlarının gidemediklerini, ayaklarının geri gittiğini görürsünüz. Yalnız olmadığınızı hissettirirler size.
Sonra, üç el silah atışının ardından, canınızın toprağın koynuna yatırılışını izlersiniz…
Bitmiştir her şey…
Siz onun anılarıyla burada kalırsınız, o açık kalan gözleriyle sonsuzluğa gider.
Artık yaşamadığınızı düşünürsünüz. Ölmeyi istersiniz ama ölemezsiniz. 
Öyle bir duygudur ki şehit yakını olmak, sorumluluk yükleyen bir acıdır hissettiğiniz. 
Şehit anasısınızdır. 
Ya da şehit eşisinizdir veya kardeşi….
Öyle bir duygudur ki şehit yakını olmak; Ağlarken, yüreğiniz cayır cayır yanarken, birden başınızı yukarı kaldırırsınız ve size miras kalan o muhteşem onurla, dimdik yürürsünüz… O'nun hep sizinle olacağına inanarak yürür gidersiniz, onsuz yaşamaya…
Belki ondan kalan bir yavrunuz vardır, benim gibi. Ona sarılırsınız, öyle gidersiniz şehidinizin onuruyla, onsuz yaşamaya…

Gül Külcü

Herkes grip olmaz aşı sizi tam korumaz

Herkes 'grip' olmaz aşı sizi tam korumaz
Dr. Murat Kınıkoğlu / Akşam / 13.10.2008
 
Önce bir soru: 100 kişilik bir sınıf olduğunu düşünelim. Grip olan birini içeri sokup tek tek herkesle tokalaştırsak... Yetmedi, gripli kişiden tek tek herkesin suratına hapşırmasını rica etsek... Amacımızı anladınız sanıyorum, 100 kişinin hepsi grip virüsü ile karşılaştığında acaba kaçı grip olur? 

Tamamı mı, yoksa yarısı mı?

Cevap: Yaklaşık yüzde 10'u grip olur, yüzde 90'nı virüsle karşılaştığı halde grip olmaz. Çünkü bu 90 kişinin solunum yollarını döşeyen epitel hücrelerindeki alıcı moleküller, genetik yapıları sayesinde o virüsün hücreye girmesine izin vermeyecek şekilde kodlanmışlardır. Grip salgınlarında bazılarımızın salya sümük, ellerinde mendiller gezerken bazılarımızın (ince gömlekle gezdikleri halde) grip olmamalarının nedeni budur. Şunu da ilave etmeliyiz ki bu korunma sadece o sene dolaşımda olan grip suşu (cinsi) içindir, bir sonraki sene ortaya çıkan değişik suş, bu sefer Ali'yi hasta eder, Veli rahat rahat ortalıkta gezebilir veya Ali tekrar hasta olup Veli ikinci kez Ali'yi sinir edebilir. Bu tamamıyla genetik kodlamanıza, daha doğrusu atalarınızdan birisinin çok uzun yıllar önce o suşla karşılaşıp karşılaşmamasına bağlıdır. 

Demek ki herkes illa grip olacak, her salgından etkilenecek diye bir kural yok. Nitekim etrafınıza bakın, yılda birkaç kez gripal enfeksiyon geçirenlerin yanında yıllardır grip nedir bilmeyen pek çok insan göreceksiniz. 

Aşının koruyuculuğu ne kadardır?

Geçen kış tüm dünyada görülen ve İstanbul'u da etkileyen grip salgınında İnfluenza A (H3 N2) suşu etkili oldu. Aşı üreticisi firmalar bu salgına karşı hazırlıksız yakalandıklarını itiraf ettiler. Ürettikleri aşıda bu suşu tam olarak karşılayan antikorlar olmadığı için aşının koruyucu etkisi yüzde 50 civarında kaldı. Bu şu demektir: Geçen yıl virüsle karşılaşan aşı olmayan 100 kişinin 10'u hasta oldu, buna karşılık aşı olan 100 kişinin 5'i (aşıya rağmen) hasta oldu. 




Gripten kaçarken zatürree olmayın

FDA, basit bir gribin hayati risk oluşturacağı kadar düşkün ve yaşlı insanların, astımlı ve kronik bronşitli hastaların, kalp hastaları, kronik böbrek hastaları, şeker hastalığı, AIDS gibi kronik hastalığı olanların grip aşısı olmasında fayda olduğunu söylüyor. Ancak maalesef bu tavsiye halka 'Tüm çocuklar ve herkes aşı olursa iyi olur' şeklinde yansıtılıyor. 

Grip aşısı yan etkisi hiç olmayan bir aşı değildir. Gribin hayati tehlikeye neden olabileceği ağır bir kalp hastası için bu riski göze alabiliriz ama sağlam insanların birkaç gün yatmamak için bu riski kabullenmelerini anlayamıyorum. 

  • Çocuklarınıza 'Doktoru özellikle önermedikçe' grip aşısı yaptırmayın. İçeriğindeki 'Thimerosal' katkı maddesinin cıva içerdiğini ve çocuklar için neuro-nefrotoksik olabileceğini unutmayın.

  • Aşı yerinde şişlik, kızarıklık ve ağrıya, nadiren de olsa bizzat kendisinin grip benzeri bir hastalığa yol açabileceğini bilin. Bu durumda hırıltılı öksürük, gözde kızarma, ateş ve kas ağrıları ortaya çıkar. 

  • Aşının yumurtaya alerjisi olanlarda ürtiker ve anaflaktik şoka neden olan alerjik reaksiyonlar yapabilir. 

  • Grip aşısının önemli komplikasyonlarından birisi Guillain-BarrÈ sendromudur. Sırt ağrısı, bacaklarda ileri derecede halsizlik ve yürüyememe şikayetleri ile başlar. Birkaç saat veya gün içinde ilerler, sinir sistemini etkilediği için yutma güçlüğü ve nefes darılığına neden olabilir.

  • Grip aşısına bağlı olarak ortaya çıkan 'zatürree' bildirilmiştir. 



    Bol bol çorba illa ki nane limon

    Geçirdiğiniz her gripten daha güçlü çıkarsınız. Bu yüzden yukarıda belirttiğim FDA'nın aşı olmasını önerdiği gruplardan birisine girmiyorsanız gripten korkmayın ve aşı olmayın. Grip virüsü elektrik düğmesi ve kapı kolunda birkaç gün yaşayabilir. Enfekte kapı kolu ve elektrik düğmelerinin üzerinde bir gün sonra bile yüzde 33 oranında virüs saptanmıştır. Eve gelince, elinizi sabunla yıkamaya dikkat edin. Grip olursanız (bugünlerde İstanbul'da gene bir salgın var) tavuk suyuna çorba, nane limon, ıhlamur için, bol bol sebze meyve yiyin, en önemlisi, istirahat edin, biraz tembellik yapıp gribin tadını çıkarın. Her şekilde iyi olmak için bir hafta 10 güne ihtiyacınız var, bu yüzden doktorunuzu size antibiyotik vermesi için zorlamayın.
  • Dikiz aynası

    Sürücü dikiz aynasında kendisini izleyen polisi görünce kaçabileceğini
     düşünüp basmış gaza.Ancak polisi atlatamayacağını anlayınca, pes edip çekmiş
     kenara.Polis arabasından inmiş.Bezgin, kızgın ve de küskün bir sesle:
     - Bana bak, çok yorgunum, üstelik keyfim de kaçık. Mantıklı bir özür söyle
     yoksa yaktım çıranı!
     Kısa bir ara ve Sürücü:
     - Karım geçen ay bir polisle kaçtı. Aynada sizin aracınızı görünce, kaçtığı
     polis, onu bana geri getiriyor sandım...

    Organik denip organik olmayan gıdalar

    TÜBİTAK'ın sitesinde yayımlanan bir araştırmaya göre, ilaç ve kimyasallarla yetiştirilen gıdalara göre daha sağlıklı olduğu düşüncesiyle üç kat fazla para ödenen organik gıdaların, diğer gıdalardan üstünlüğünü ispatlayan bir veri bulunamadı.

    TÜBİTAK'ın internet sitesinde yayımlanan bir araştırmaya göre, "En iyisi organik" iddiasını ispatlayan bir veri bulunmuyor. Araştırmada, birçok insanın böcek ilacı ve kimyasallarla yetiştirilen gıdalara göre daha sağlıklı ve besleyici olduğu düşüncesiyle organik gıdalara, normal gıdaların üç katından fazla para ödediği anımsatıldı.

    Dr. Susanne Bügel ve Kopenhag Üniversitesi İnsan Beslenmesi Bölümü'nden çalışma arkadaşlarının araştırması, "en iyisi organik gıda" bulgusunu destekleyen net bir verinin bulunmadığını gösteriyor.

    Araştırmaya konu olan çalışmada, denek hayvanlar iki mevsim boyunca üç farklı metotla yetiştirilen besinlerle beslenerek mineral ve eser miktarda bulunan elementlerin seviyesi incelendi. Çalışma havuç, lahana, bezelye, elma ve patates gibi birçok ailenin alışveriş listesinde yer alan ürünleri içerdi.

    NASIL ARAŞTIRDILAR?

    Birinci yetiştirme yönteminde sebzeler, lahana için organikliği onaylanmış böcek ilacı haricinde böcek ilacı bulundurmayan ve düşük miktarda yapı maddesi içeren hayvan gübresinde yetiştirildi.

    İkinci yetiştirme yöntemi, düşük seviyede yapı maddesi içeren hayvan gübresi ve yasalarca izin verilen oranda böcek ilacı içerirken, üçüncü yöntemde ise yüksek oranda yapı maddesi içeren gübre ve yasalarca izin verilen oranda böcek ilacı kullanıldı.

    Yem olarak kullanılacak ekinlerin ise komşu alanlarda aynı ya da benzer topraklarda, aynı dönemde yetiştirilerek aynı hava koşullarına maruz kalmaları sağlandı. Tüm ekinler aynı zamanda hasat edildi ve işlendi. Organik olarak yetiştirilen sebzelerde ise organik toprak kullanıldı.

    Hasat sonrası sonuçlarda temel ve eser miktarda elementler bakımından üç farklı yöntemle yetiştirilen sebze ve meyveler arasında bir farklılık olmadığı görüldü.

    TEMEL ELEMENTLERDE DEĞİŞİKLİK YOK

    Daha sonra organik ve geleneksel metotla yetiştirilenler ürünler iki yıl süresince hayvanlara verilerek farklı mineral ve eser miktar elementlerin giriş ve çıkışları ölçüldü. Sonuçlar, "ürünler nasıl yetiştirilirse yetiştirilsin temel elementlerin seviyesinde bir değişiklik olmadığını" gösterdi.

    Dr. Bügel konuyla ilgili olarak, "Beş ekin üzerinde çalışılan organik ve geleneksel yetiştirilme metotları arasında hiçbir sistematik farklılık tespit edilmedi. Başka bir deyişle çalışma, organik gıdaların geleneksel yöntemle yetiştirilen gıdalara göre daha yüksek seviyede temel element içerdiği görüşünü desteklemiyor" dedi.

    Society of Chemical Industry (Kimya Endüstrisi Derneği) Biyolojik Kaynaklar Grubu Fahri Sekreteri Dr. Alan Baylis de zararlı otları, böcekleri ve hastalıkları kontrol etmek için kullanılan modern ekin koruma kimyasallarının detaylı testlere ve sıkı düzenlemelere tabi tutulduğunu belirterek, "Doğal ve suni gübre içeren topraklar arasında kimyasal olarak bir farklılık bulunmuyor. Organik ekinler genellikle verimliliği düşürüyor, bu gıdaları karşılayabilenler için onları tüketmek bir yaşam tarzı tercihidir" diye konuştu.

    Mor menekşe

     

    Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği
    ikikatlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor mor açar, mis gibi
    kokarlardı..Annesi mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi..
    gölgeyi sever menekşelerderdi..Oysa ögretmeni bitkilerin güneş
    ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı onlara .Bitkiler güneş
    ışığına muhtaçtı.Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi , her bitki güneşi
    severken,onlar nedengölgeyi tercih ediyorlar diye düşündü durdu
    Hande...Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden
    farklı olduğunu keşfetmişti, işte belki de menekşeler bu yüzden
    bu kadar güzeldi.Herkesden farklı olursan, bu hayatta değerli olursun
    yargısına varmıştı.Daha o yıllarda farklı olmak için uğras vermeye
    başladı. ilk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği
    Hacer'in yanına oturmak istiyorum ögretmenim diyerek başladı
    farklılıklarla süren hayatı. Hacer bile şaşırmış şaşkın şaşkın
    bakıyordu onun yüzüne. Hacer çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan
    problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise mühendis Kamil Beyin biricik
    kızı. Ögretmen pek oturtmak istemedi önce Hacer'in yanına Hande' yi.
    Daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye öğretmen Hande'nin annesini
    çağırdı. Annesi eve geldiklerinde Hande'ye sordu :
    - Neden yavrum Hacer in yanına oturmak istiyorsun?
    Hande cevap verdi :
    - Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana
    menekşeler
    güneşi sevmez demiştin, oysa her bitki güneşi sever. Menekseler
    farklı,belki de
    bu yüzden bu kadar güzeller. Hacer'in yanına kimse oturmak istemiyor.
    Ben farklı olmak istiyorum. Belki Hacer de güzeldir, onu fark etmek
    istiyorum, dedi.
    Annesinin ağzı açık kalmıştı. İlkokul 4.sınıf öğrencisi kızının
    olgunluğuna hayran kalarak

    - peki kızım kimin yanında istersen oturabilirsin, " dedi.
    Pazartesi Hande Hacer'in yanında oturmaya başladı. Hem Hande
    tedirgindi, hem Hacer.Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı. Diğer
    kızlarda soğumuştu Hande'den. Nasıl Hacer gibidağınık, bir şeyi, iki
    kere anlatınca anlayan fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti.En
    çok alınan doktor Cemal Beyin kızı Esin'di. Anne babaları her hafta
    sonu görüşüyorlar, Hande ve Esin birlikte oynuyorlardı. Nasıl olur da
    kendi yerine Hacer'i seçerdi. Çok gururu kırılmıştı Esin'in. Hande ile
    konuşmuyordu.Birgün Hande ve ailesi Esinlerle dağ köylerinden birinde
    gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler. Hande gene
    Esin'in somurtacağını bildiği için gitmek istemiyordu.İçin için de
    Hacer'e kızmaya başlamıştı arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep
    olmuştu.Neden sanki bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kerede
    anlıyordu? Yoksa aptal mıydı?Sonra menekşeleri hatırladı hemen
    düşüncelerinden utandı. Hacer farklı diye yargılamaması gerekiyordu.
    Hacer'in, kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm
    gücü ile inandı. Panayıra gittiklerinde Esin somurtarak karşısında
    oturuyordu, Hande ile konusmuyordu. Hande canı sıkıldığından
    biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye
    başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı, kar atıştırmaya
    başlamıştı. Hande karı çok seviyordu, yürüdü, yürüdü. Köye gelmişti.
    Bir evin önünde durdu. Evin penceresinde ki saksıya gözü ilişti.
    Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi. Ama kıştı ve
    menekşeler soğuğu hiç sevmezlerdi eve dogru bir adım attı. Kapıda
    beliren gölgeyi çok sonra fark etti bu Hacerdi. Hande'ye gülümsüyordu.
    - Hoşgeldin Hande buyurmaz mısın?, dedi.
    Biraz ürkek, şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi Hande ve içeri girdi.
    Oda sıcacıktı odun sobası her yeri ısıtmıştı. Menekşeler diyebildi
    sadece Hande...
    - Bu soğukta ?
    Hacer gülümsedi ;
    - Onlar annem için, annem onları çok sever.
    Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hande.

    "Annen hasta mı?" dedi.
    "Evet 2 sene önce felç oldu ona ben bakıyorum, bizim kimsemiz yok,
    birtek
    ineğimiz var onunla geçiniyoruz. Ama tüm işler bana baktığı için
    derslere çalışacak pek vaktim olmuyor, dedi Hacer utanarak. Bir de
    bizim köyden şehre araç yok, bu yolu her gün yürüyorum o yüzden de çok
    yorgun okula geliyorum dersleri anlamakta güçlük çekiyorum. Hande'nin
    gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu
    arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine
    sarıldı,ağlıyordu. Bir müddet sonra anne bu Hacer diye tanıştırdı sıra
    arkadaşını. Hacer'in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande
    annesine anlattı Hacer'in hayatını, ağlayarak.
    "Bir şeyler yapalım anne" dedi.

    O hafta annesi ve Hande, Hacerlere gidip annesi ve Hacer'i kendi
    evlerine taşıdılar. Hacer artık Handeler den okula gidip geliyordu, ne
    dağınıktı, ne de aptal. Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler
    geçti Hacer ve Hande bir arkadaş değil, iki kız kardeşlerdi artık. Mor
    menekşeler Hande'ye Hacer'i armağan etmişti. Hacer'e ise hem Hande'yi,
    hem hayatı. Seneler sonra ikisi de evlendi. Hacer şimdi bir doktor.
    Hande'den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi, hastalarına
    vicdanıyla birlikte şifa dağıtıyor. Hande ise bir ögretmen. Çocuklara
    farklı olan şeyleri sevmeyi de ögretiyor. Bir kızı var adı, Hacer
    Menekşe. Hayatta en çok sevdiği iki şeye birini daha ekledi Hande.
    LÜTFEN SEVGiNiZE ÖNYARGI KOYMAYIN.

    HERŞEY SEVİNCEYE KADAR FARKLIDIR

    SEVDİKTEN SONRA İSE SEVGİNİN DİLİ HEP AYNIDIR

    Gerdek

    Genç çift evlenirler ancak maddi durumlari düzelene kadar damadin ailesinin evinde kalmaya karar verirler. Evde damadin annesi, babasi ve 10 yasindaki kiz kardesi vardir. Genç çift gerdege girer, sabah olur, herkes kahvalti için onlari beklemektedir ancak bir türlü kahvaltiya gelmezler.
    Ufak kardes :
    - Ben niye inmediklerini biliyorum. Babasi :
    - Sus senin aklin böyle seylere ermez!..
    Saatler geçtigi halde, bizim yeni evlilerden ses seda çikmaz. Baba merak içinde evin içinde volta atip durmaktadir. Küçük kiz yine atilir :
    - Ben niye inmediklerini biliyorum. Ancak baba yine azarlar ufakligi ve beklemeye devam ederler. Saat aksam 8 oldugunda küçük kiz babasinin yanina gider ve :
    - Baba vallahi ben biliyorum... Artik meraktan çatlamak üzere olan adam dayanamayip :
    - Söyle bakalim, niçin çikmiyorlar odadan?
    - Aksam abimle yengem gerdege girerken, yengem benden krem istemisti. Bende yanlislikla japon yapistiricisi vermisim...  

    YANLIŞ ANLADINIZ

    Bir bayan cafede dondurma yiyormus. Adamin teki yanina gelmis söyle demis :
    - Afedersiniz size bir sey soracagim ama yanlis anlamayin. Kadin :
    - Buyrun sorun..
    - Bir kere yalaya bilirmiyim? Kadin dondurmayi uzatmis.
    - Bakin!Yanlis anladiniz...

    YANIMDA KILIYORDU

    Memleketin tekinde 3 kere camiye gitmeyeni idam ediyolarmis. Ama bu arada idam edilmeden önce 3 dilegini yerine getiriyolarmis. Adamin teki 3 kere gitmemis. Idam edilmeden önce sormuslar
    - 1. dilegin ne?
    - Vezirin karisi ile yatmak istiyorum... Vezir "Olmaz" dese de padisah; "Mecbur" demis. Daha sonra :
    - 2. dilegin ne?
    - Padisahin karisi ile yatmak istiyorum... Padisah "Hayir" demis. Ama herkes itiraz edince mecbur kalmis. Sonra :
    - Son dilegin ne?
    Adam,bir vezire bakiyomus, bir padisaha. Vezir bakmis sakata geliyoruz :
    -Ben bu adami sanki camide gördüm gibi geldi...
    Padisah hemen lafa atilmis :
    - Ne gibisi olm, Yanimda kiliyordu namazi... 

    Kadınlar bunlardan nefret ediyor

    Uzun bıyık, kaslı vücut, jöleli saçlar... Kadınlar erkeklerdeki bu ve benzeri 20 özellikten nefret ediyor!

    KİRLİ TIRNAKLAR: Kadınların erkeklerde ilk baktıkları yerlerden biri ellerdir. Bir erkeğin temiz elleri, diğer yerlerinin de temiz olduğu havası yaratarak kadının gözünde artı bir değere dönüşür. Eğri büğrü ve içinde siyah şeritler halinde kirler barındıran tırnaklarla bezenmiş bir eli hiçbir kadın tutmak istemez.        

          

    BURUN KILI: Nefes alırken tozun kaçmasını engelleyen bu faydalı kıllar, maalesef burundan fışkırma noktasına vardıklarında kadınları tiksindirmeye başlıyorlar. Çünkü nefes alıp verirken bile o kıllar hareket ediyor emin olun. Ama çaresi yok değil. Teknoloji gelişti, sırf bu is için tasarlanmış makineler çıktı.

     

    UZUN BIYIK: Yüzün sekline göre kesilmiş bıyıklar ya da sakallar elbette havanızı değiştirecektir, ama bunların uzunluğuna dikkat etmelisiniz. Bir kadının karsısında pala bıyıklarınızla çorba ya da ayran içiyorsanız haliniz harap! O kadın ne yapar? Kalkmaz mı sofradan?

     

    KULAK KILI: Tartışmaya bile gerek yok. Kulak kılları bir canavar gibi çıkıyorsa hemen kesmelisiniz. Yapamıyorsanız, burun kili cihazlarının ayni zamanda kulak kili kesmek için de kullanıldığını hatırlatırız.

     

    SIRT KILLARI: Apolet gibi uzamış omuz kıllarını ve sırttaki kürk mantoyu atmak zorundasınız. Çünkü istisnasız bütün kadınlar bunlardan nefret ediyor. Kadınlar bir tüy yumağına sarılmak istedikleri zaman yatak odalarında bas köseye koydukları pelüş ayıya sarılabilirler.

     

    SLIP MAYO: Amerika sahillerinde slip giyen bir erkek görüldüğünde söyle derler: "Ya Alman ya da gaf..." Alman değilseniz ve kadınlara ilgi duyuyorsanız, slip mayoları yok etmelisiniz. Yüzücüler haricinde kimse giymiyor.

     

    SARI DİSLER: Piyasada envai çeşit diş macunu varken hâlâ sâri dişlerle gülmeniz abes. Unutmayın ki siz nasıl kadının gülüşüne dikkat ediyorsanız, o da sizin gülüşünüze dikkat ediyor. Öncelikle sigara içiyorsanız derhal bırakın. Dişlerinizi düzenli bir şekilde beyazlatıcı diş macunlarıyla fırçalayın.

     

    AĞIZ KOKUSU: Bunu gidermek için bir sürü yöntem var ama ağız kokusu sizin farkında olmadığınız bir mide rahatsızlığından ya da kanal tedavisi isteyen çürük bir dişten ileri geliyor olabilir. Öncelikle bitmek bilmeyen bir ağız kokusu probleminiz varsa doktora görünün. Yediklerinize dikkat edin, sevgilinizle buluşmaya gitmeden önce soğan, sarmasak gibi bilimim koku yayıcı yiyeceklerden uzak durun. Ağız spreyi ya da naneli sakiz da is görür.

     

    PANTOLONDAN GÖRÜNEN ÇAMASIR: Evet, düsük belli pantolonlar moda ama bunlarin içine giydiginiz çamasirlar da önemli. Hiçbir kadin pantolonun içinden gözüken beyaz slip donu görmek istemez. Düsük belli pantolonda ister istemez iç çamasiri görünecek.

     

    ALTIN TAKI: Çok zengin olabilirsiniz, altinin rengini de seviyor olabilirsiniz, ama kadinlarin ortak görüsü söyle: "Erkeklere taki, özellikle altin taki yakışmıyor." Parmak kalınlığında altın bir kolye veya yüzük parmağını kaplayan altın yüzüklerden, özellikle de üzeri taslı, şövalye yüzüğü gibi olanlardan takan erkekler, kadınlar tarafından hiç hös karşılanmıyor.

     

    TELEVIZYON KUMANDASI: Televizyonu kumanda eden alet erkeğin eline yapıştığı an, kadın için erkek gözden düşer. Bir kadının belki de erkekte en tahammül edemediği şey, hangi kanalda spor müsabakası varsa kanalı o yönde çeviren bir erkek arkadaştır. Diğer 19 maddeye tahammül edebilseler de, ilişkiyi içten içe bitiren en önemli kural ihlali budur.

     

    TESPIH: Hâlâ tespih çekiyorsanız hemen bırakın onu elinizden. Çok lazımsa acilen elinizi oyalayacak başka bir şey bulun. Çünkü kadınlar tespih çeken erkeklere pek de iyi gözle bakmıyor. Hatta hiç bakmıyor.

     

    UCUZ KOKU: Umarız hâlâ tütün kolonyasını parfüm niyetine kullanmıyorsunuzdur. Eğer parfümünüz yoksa kolonya da kullanmayın, daha iyi... Erkeklerde kolonya konusu kadınları resmen ayni kutuplu mıknatıslar gibi itiyor.

     

    AŞIRI KASLI VÜCUT: Aşırı kaslı vücutlu erkeklere sakin özenmeyin! Çünkü kadınlar bu tip vücutlu erkeklerden hiç hoşlanmazlar. Tamam, fit bir vücudunuz olsun, salmayın göbeği... Ama spor salonunda 500 kilo ağırlıkla bence prens yapan erkekler asla seksi değildir.

     

    LÖMBÜR GÖBEK: Aşırı kaslı vücutlu erkekler beğenilmediği gibi takdir edersiniz ki aşırı göbekli erkekler de beğenilmiyor. Önünüzde balkon gibi duran bir göbekle dolaşmayı istemezsiniz herhalde. Eğer bu ara biraz kaçırmışsanız ve göbeğiniz sizden önde gitmeye başlamışsa hemen kontrolü ele âlin ve beslenmenize özen gösterin.

     

    TER KOKUSU: Kadınlar temiz erkekleri sever. Parfüm olmasa da teni temiz kokan bir erkeği çekici bulurlar. Ter kokusu ise büyük bir tehlike. Öncelikle aşırı terlemekten şikâyetçiyseniz hormonlarınızla ilgili bir sorun olabilir. Önce bir doktora gidin. Eğer bir rahatsızlığınız yoksa ilk koşul her gün duş almanız ve deodorant kullanmanız. Ter kokusundan bu şekilde kurtulabilirsiniz ama görüntü ile de bogusmalisiniz. Islanınca rengi değişmeyen, yani terlediğinizde sizi ele vermeyecek giyecekler tercih edin.

     

    BEYAZ PANTOLON: Çok özel bir kostüm olmadıkça beyaz pantolondan kaçının. Hele bir beyaz takim elbiseye asla para vermeyin. Özellikle yazın giyilen beyaz keten pantolonlar, 80'li yılların "Miami Vice" zamanlarında kaldı. Beyaz pantolon giyenleri kadınlar ilk bakışta eliyor.

     

    YUMURTA TOPUK: Bilmiyoruz hâlâ aranızda yumurta topuklu ayakkabı giyen var mı? Eğer varsa da hemen cami avlusunda unutun o ayakkabıları. Boyunuz size göre kısaysa bırakın dağınık kalsın. Olduğunuz gibi görünün, kendinize göre esler seçin. Ama asla topuklu ayakkabı giymeyin.

     

    JÖLE YUMAGI SAÇLAR: Kafasına bir kutu jöle enjekte edenler ve saçları ışıkta flâşör gibi parlayan erkekler, bütün kadınları tiksindirir. Abartılı jöle kullanımı sizi tek kelimeyle 'kilo' kontenjanına dâhil etmekte. Saçlarınız her zaman temiz olsun, banyo yaptıktan sonra da fön makinesiyle şekillendirebilirsiniz.

     

    RENKLİ LENS: Göz renginiz ne olursa olsun onu sevmeye çalısın. Unutmayın, size en çok yakışan, doğuştan sahip olduğunuz göz ve saç rengidir. Başka bir erkekte renkli göz çok güzel duruyor olabilir, ama önemli olan doğal güzellik... Ayrıca kadınlar orijinal erkeklerden hoşlanır, yedek parçaya başvurmayın!

    Ah şu kadınlar

    Ah şu kadınlar
    Ah şu kadınlar
    Ah şu kadınlar
    Ah şu kadınlar
    Ah şu kadınlar
    Ah şu kadınlar
    Ah şu kadınlar
    Ah şu kadınlar
    Ah şu kadınlar
    Ah şu kadınlar
    Ah şu kadınlar

    GELİN VE DAMADINDIN İLK GÜN KONUŞMALARI

    Damat: Ah! Nihayet rüya gerçek oluyor!! 
    Gelin: Senden ayrılmamı ister misin? 
    Damat: Hayır! Bu lafı bir daha asla söyleme! 
    Gelin: Sen.. Bana aşıkmısın? 
    Damat: Taaaabiki. 
    Gelin: Beni terketmeyi düşünür müsün? 
    Damat: Tabiki hayır. 
    Gelin: Peki bana bir öpücük verir misin? 
    Damat: Evet hem yüzüne hem gözüne. 
    Gelin: Peki bana bir gün vuracakmısın? 
    Damat: Asla! Ben o tür erkeklerden değilim. 
    Gelin: Sana güvenebilir miyim? 
    Damat: Evet. 
    Gelin: AŞKIM. 

    Ve bir sene sonraki konuşmaları... Yazıyı birde Aşağıdan yukarıya doğru Okuyun

    ARMUTCU AMCA

    Yaşlı çiftçi çok kötü bir yıl geçirmiş.. 
    Ektiği bütün mısırlar perişan olmuş, buğday deseniz öyle, elindesatabileceği tek geçinebilme ümidi armut var. 

    Doldurmuş sepete tutmuş şehrin yolunu..
    Karşısına çıkan ilk evin kapısını çalmış, kapıyı tamamen içini gösterentülden sabahlık giymiş bir sarışın açmış, 
    seksi bir ses tonuyla 'Evet tatlım..' demiş,'Senin için ne yapabilirim?..' 
    Bir an şaşkınlığından kurtulup 'Satılık çok güzel armutlarım var..' demişyaşlı çiftçi.. 
    Adamın heyecanlandığını hisseden afetoyununa devam edip sabahlığınüst kısmını açıp 'Armutların bu kadar iri ve sert mi?..' diye sormuş..
    'Ahh.. Evet..' demiş çiftçi inleyerek, 'Gerçekten çok güzeller..' 
    Sabahlığın kemerini tamamen açıp bütün vücudunu göstermiş fıstık,'Bu kadar iştah açıcı    armutların?..' 
    Başlamış yaşlı çiftçi ağlamaya.. 
    'Neden o gözyaşları bir tanem?..' 
    'Bayan..' demiş çiftçi hıçkırarak, '
    Süne zararlısı buğdayı perişan etti, kımıl iti   mısırı berbat etti,orospunun teki  armutları bedava alacak.. 
    Ben ağlamayayım da kimler ağlasın?..'

    Giderken başını dik tutabilecek misin?

    Son sözü söylemenin sözüm ona keyfini yaşarken filmlerdeki
    gibi 'ceketimi aldım ve arkama bile bakmadım' repliğini eşe dosta
    böbürlene böbürlene anlatırken bir daha dönmeyeceğine emin misin?..

    Büyük bir gürültüyle içerdekinin yüzüne çarptığın kapıyı, bir süre sonra
    nazik nazik tıklamayacağından hiç şüphe duymuyor musun?..

    Yataktan kalkarken aylarca aklında hep yanında olurken artık bir kez daha dokunmayacak kadar onurlu musun?..

    Merdivenlerden hışımla inerken sildiğin telefon numaramı tekrar yazmayacağına dair ettiğin yemini tutabilecek misin?..

    'Beni bir daha arama' diye bağırırken 'Beni bir daha aramayacak' kadar kendine güveniyor musun?..

    Ağız dolusu sövgülerin için yüzün kızararak özür dilemeyecek kadar
    karakterli misin?..

    Aynı ismi taşıdığımız arkadaşına seslenirken aklına gelme olasılığım seni
    rahatsız etmiyor mu?..

    Bir süre sonra ortak arkadaşlarımıza 'ne yapıyor, iyi mi' diye sormayacağından…

    Başka biriyle gördüğünde üzülüp, sinirlenmeyeceğinden…

    O akşam yağmura aldırmadan niçin kendini yerlere atıp, hıçkıra hıçkıra
    ağladığını eşe dosta izah edecek mazeretlerin hazır mı?..

    Bazı şarkılarda  gözünden akan suyun yaş olmadığına inandırabilecek misin yanındakini?..

    'Ne olur gitme' derkenki halimi, yaşlı gözlerinle
    'Ne olur, hata yaptım' derken yaşamayacağından… 

    Yalvarırken bıraktığın bana bir şans daha için yalvarmayacağından…

    Perişan bırakırken, perişan dönmeyeceğinden, emin misin?

    Terk edip giderken, dönmeyeceğine söz verir misin?..

    Damatlara sorulan sorular

    Kız ile erkeğin artık yaşı gelmiştir ve artık evlenme zamanının geldiğini düşünmektedir. Erkek kendine uygun bir bayan ararken, bayan da kendine uygun bir erkeği beklemeye başlamıştır. Bir vesileyle erkek ve bayan tanışır, sonra ailelere gider durum. Aileler de uygun bulunca kız istenir. Önce istekler küçüktür ancak olayın içine girilince istekler kademe kademe yükselir ve işin içinden çıkılamaz bir hal alır. Söz ve nişan alış verişi, akrabalara hediyeler, kuaför, berber paraları nişan, düğün derken damat artık isyan noktasına gelmiştir.

    Ama damat evlenmeyi kafasına koymuştur ve evlenecektir. Bu yüzden bu aşamaya kadar her şeyi yapar ancak unuttuğu son bir şey vardır.

    Tüm hazırlıkları bitiren damada son aşamada öyle sınavlar uygulanır ki erkek ne yapacağını şaşırır. Ama bu sınavı geçemezse kızı alamayacağı için tüm becerilerini ortaya koyarak sınavı geçmeye çalışır.

    Geleneklerin yaşatıldığı Aydın'ın Köşk ilçesine bağlı Başçayır köyünde Fatih Çapar ile Gülizar Kemer adlı gençler evlenmeye karar verir. Gelin verilmeden önce damadın ayakkabısı çıkarılarak beyaz çorapları ile kızgın toprağın üzerinde oynatılır. Ardından gelinin yakınları kız verecekleri damadın becerisini ölçmek amacıyla damattan ahududu ister. Gelin yakınlarının bu isteği doğrultusunda damat elinde çanakla koşa koşa dağa gidip dağdaki bir ahududu ağacından dut toplar. Dut sınavını başarı ile geçen damada daha sonra leğen içerisinde çamaşır yıkatılır. Ardından da kahve pişirtilir. Tüm köylülerin huzurunda yapılan bu sınavları başarı ile bitiren damada kız teslim edilir.

     

    DAMADA ARABA ÇEKTİRİLİYOR
    Kaynarca'ya bağlı Ömerağa köyünde de, gelinin evine gitmesi için gelini taşıyan arabayı arabayı damadın iple çekmesi gerekiyor. Damat çekerim diyor ama yanılıyor. Çünkü arabaya gelinin yakınları da biniyor…

     

    DAMADA İŞKENCE
    Anadolunun bir köyünde, düğünün bitiminden hemen sonra damat evinde toplanan köyün ileri gelenleri önünde bir kişi arap kılığına girerek, damat ve sağdıçlarını kendisi hakkındaki bilgileri vermeye zorlar. Ama bunu damat ve ekibine gülme işkencesi şeklinde yapar. Bu ayak gıdıklama ya da başka şekillerde uygulanır. Eğer damat ve ekibi sınavı geçerse damat gelini almaya hak kazanmıştır.

     

    AĞAÇTA YUMURTA TALİMİ
    Adana'da kız istenirken su içilmiyor, su getirilmesi işin olmayacağı anlamına geliyor. Kına gecesine giden damat yolda durdurulup, yüksek bir ağaç dalına konan yumurtaları vurması isteniyor. Vuramazsa kız evi ceza veriyor.

    KULAĞI ÇEKİLİP MEZARLIĞA GÖTÜRÜLÜYOR

    Konya'da söz kesmeye 'bitirme' deniyor. Karaman'da bitirme, adayın kulağı çekilerek duyuruyor. Evine götürülürken de mezarlıktan geçiriliyor. Bu uygulama, düğünü göreceksin, ölümü de unutma anlamına geliyor.

     

    Bunlar da dünyadaki evlilik sınavları:
    Pakistan'da damat adayı öyle bir sınava sokuluyor ki, ÖSS solda sıfır kalıyor. Pakistan'ın bazı bölgelerinde damat adayı kızın aile büyükleri tarafından sınavdan geçiriliyor. Bu sınavda, aile büyükleri damat adayına akla gelebilecek tüm hakaret ve küfürleri ediyorlar. Damat ise tüm bunlara katlanacak soğukkanlı davranacak. Sınavdan başarıyla geçen genç evlilik iznini almış oluyor. Evlendikten sonra damat hıncını kimden çıkarır bilinmez…

     

    DAMAT TARAFI GELİNİN AYAKLARINI YIKAMAK ZORUNDA
    Türkiye'de eskiden işten dönen kocanın önüne bir leğen içinde sıcak su getirilir ve erkeğin ayaklarını gelin yıkardı. Bu sahneler eski Türk filmlerinin değişmez karelerini oluştururdu. Ama İskoçya'da durum tam tersi. İskoç gelini, damadın ailesine düğün öncesinde ayaklarını yıkatıyor. Gelin düğünden bir gece önce damadın ve aile büyüklerinin ortasına oturur ve onlara ayaklarını yıkatır. Bu gelenek çiftin mutluluk yolunda yürümelerini sembolize ettiği için bu işlem olmazsa evlilik olayı gerçekleşmez.

     

    BOSNA - HERSEK
    Ülkenin bazı bölgelerinde evlenme çağına gelmiş gelin adayını isteyen damat adayı kız evine yemeğe davet edilmekte ve ailenin büyükleri ile söz konusu evlilik hakkında tartışmaktadır. Kızın aile büyükleri damat adayı hakkında bir karara vardıktan sonra kahve ikramına geçilir. Kahve şekerli ise damat adayı evlilik için uygun görülmüştür, ancak kahve sade ise damat adayı reddedilmiş demektir.

    Kamyon arkaları

    Kamyon ceker 10-20 ton, gonlum ceker Paris Hilton !!!
    Kamyon arkasi yazimiz, kamyon onune tasinmistir. Gormek icin sollayiniz.
    Bizden gelin arabasi olmaz!
    Bu sol seridi ne doktorlar, avukatlar istedi de vermedim!
    Ben baktigimda sol bostu, seytan doldurmus abi! 
    Yenge su yetistir, Ali abim bijon yuttu.
    Iyi mazot, selulit yapmaz.
    Her dilde korna calarim.

    Kuresel isinmaya karsi, su tankerlerine gecis ustunlugu verilsin

    Ayrılıklar

    Hünnap ve faydaları

    Hünnap ve faydaları
     

    Botanik Bilgi : Nisan-mayıs ayları arasında, sarı renkli çiçekler açan, hoş kokulu, 4-5 m yüksekliğinde dikenli bir ağacın, kırmızı kabuklu, sert çekirdekli, iri zeytin biçiminde ve büyüklüğünde bir yemişidir. En dış çeperi derimsi ve ince, pulpasi (yumuşak kısım) sari renkli ve tatlı lezzetlidir Ünnap da denilir. Bahçelerde yetiştirildiği gibi yabânî olarak da bulunur. Asil vatani Suriye'dir. Ağacının gövdeleri silindir biçiminde, esmer kabuklu, çok dallıdır.Yapraklar karşılıklı 2 sıra hâlinde, kısa saplı, diken seklinde 2 küçük yaprakçıklıdır.Çiçekler 3-6 tânesi bir arada ve oldukça küçüktür. Çanak yaprakları 5 parçalı ve yeşil renklidir. Taç yaprakları sari renkli, kıvrık olup 5 parçalıdır.        Hünnap ve faydaları

    Türkiye'de yetiştiği yerler : Yerli değildir. Marmara, Bati ve GüneyAnadolu'da   yetişir.                                                                                             

    Bilinen Bileşimi : Şeker, nitrat, tartrat, pektin, müsilaj, C vitamini, tanen.

     

    Kullanıldğı Yerler : Güneşte kurutulan olgun meyveler çerez olarak çay ile tüketilebilir. Ayrıca kaynatılıp içilmekte ve reçeli de yapılmaktadır. Bitkisel ilaç olarak kullanılmaktadır.

    Faydaları

    Çok eskiden beri yumuşatıcı, balgam ve idrar söktürücü ve kabız edici olarak kullanılmaktadır.

    Hünnap meyvası:Eczacılık da 21 günlük kürler halinde (sabah aç 2 tane meyve) , Kolestrol ve lipid düşürücü olarak kullanılır.  Hünnap Yaprağı: Çay olarak bronşit, astım, mide ve bağırsak rahatsızlıklarında kullanılır.

    Kullanım Şekli  : 4 bardak süte 30-60 gr. meyve konularak 15-20 dakika kaynatılır. Günde 4 kere 1′er bardak içilir

    Kırık kalp sendromu kadınları vuruyor

    Kırık Kalp Sendromu Kadınları Vuruyor
    Kırık kalp sendromu kadınları vuruyor

    Kadınların erkeklere oranla daha çok duygularıyla hareket etmeleri çoğu zaman kalp kırıklıklarını ve duygusal şokları da beraberinde getiriyor. Bu durum da "kırık kalp sendromunu"...
    Duygusal şoklar, kalp hastalıklarını tetikliyor. Özellikle kadınları etkileyen bu durum, ölüm ya da ayrılık gibi tatsız olaylarda ortaya çıkıyor.
    Kadınlarda 'Kırık Kalp Sendromu' adı verilen kalp sorunlarına yakalanma riski erkeklerden daha fazla. Bunun en önemli nedeni olarak, kadınların kalbinin daha hassas ve kırılgan olması söylenebilir. Memorial Hastanesi Kardiyoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Kani Gemici, bu sendrom hakkında bilgi verdi.

    Kırık Kalp Sendromu Nedir?

    Kişinin çok sevdiği yakınlarından birini kaybetmesi, sevgililerin veya eşlerin ayrılması gibi emosyonel streslere bağlı olarak ortaya çıkan ve çoğunlukla bayanlarda görülen, adrenalin gibi stres hormonlarının artmasına bağlı olarak göğüs ağrısı, nefes darlığı, sıkıntı, fenalık gibi semptomlarla seyreden ve kalp krizini taklit edebilen bir sendromdur. Duygusal şoklar, stres hormonlarının salınımını artırır ve bunlar kalp üzerinde adeta zehir etkisi yapar. Kalpte ortaya çıkan etki de, çarpıntı, göğüste sıkışma, nefes darlığı, göğüs ağrısı, taşikardiye varan kalp hızı artışı ve erken atımlardır. Özellikle eşler arasında yaşanan sorunlar kadınları daha çok etkiliyor. Çünkü kadınların kalbi hassas ve daha çabuk kırılıyor. Bu nedenle eğer geri dönüşü varsa ve düzeltilebilecek bir durumsa, eşiniz size barışmak için bir adım atarsa ona asla 'hayır' demeyin. Çünkü gerginlikler stresi artırıyor.

    Gerginlik ve Stresten Uzaklaşın

    Genelde belirtiler göğüs ağrısı, çarpıntı, göğüste sıkışma ve nefes alamama şeklinde ortaya çıkıyor. Yapılan tetkiklerin pek çoğunda kalpte bir sorun olmadığı görülüyor. Bu durumda hastalara öncelikle bir gerginlik nedeniyle yaşadıkları stres ve depresyon durumu varsa; barışma yoluna gitmeleri öneriliyor. Yaşanan duygusal travmanın telafisi yoksa ve herhangi bir çözüm bulunamıyorsa üzerinde çok fazla düşünmenin bir manası olmuyor. 
    Bu durumda uzmanlar, kişiye gerekirse bulundukları ortamı, çevreyi, işlerini, şehirlerini hatta ülkelerini değiştirmeleri bile öneriliyor.

    Muhteşem resimler

     
     
     
     
     
     
         
     
     
     
     
     
     
     

     
     
     
     
     
     
     
     

    Yeni albüme seksi imaj

    Geçtiğimiz günlere Türkiye'ye de gelen Christina Aguilera, Kasım ayında çıkaracağı Keeps Gettin' Better - A Decade of Hits isimli albümü için objektif karşısına geçti ve iddialı pozlar verdi.

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj

    Yeni albüme seksi imaj