Bir aşkın hikâyesi... Üstelik aşkın en tutkulu, en ele avuca sığmaz haliyle, "sen" haliyle yazılmış bir hikâye. Yanı başımızdan her gün geçen hikâyelerden biri. Karşı masanızda oturan kız Bahar'a ne kadar da benziyor. Öğle yemeklerinde her gün karşılaştığınız çocuk sanki Naim. Aşk da aşksızlık da bizi birbirimize benzetmiyor mu zaten? Rahat okunan bir dil ve sürükleyici bir kurgu, tıpkı aşktaki gibi hazırlıksız yakalanacağınız bir son...
Cem Yılmaz Turan 1976'da Ankara'da doğdu. Şiir, deneme ve mizah öyküleri çeşitli edebiyat dergilerinde yer alan yazarın ilk romanı "Gelecekteki Hatıralar Denklemi" 2005 yılında yayımlandı. Hayatın yıkıcılığı karşısında kendi iç dünyalarına sığınan sıradan insanların hikâyesini, komik ve hüzünlü bir dille yazmayı tercih ediyor.
"Aşk daracık bir kapıdır; içinden geçerken mutlaka bir yerlerin incinir!"
Cem Yılmaz Turan'ın Doğan kitaptan yayınlanan yeni romanı, Aşkın Sen Hali platonik aşkın büyülü dünyasına konuk ediyor okurlarını.
Sevdiği kıza kalbini açamayan, yazdığı aşk mektuplarını vermeye cesaret edemeyen ürkek Naim'in mütevazı hayatı, Orhan Kanvel'le tanışmasıyla değişiyor. Çalıştığı holdingin sahibi olan genç mirasyedi, ülkenin en ünlü playboylarından biridir. Hiçbir kadına aşık olamayan Orhan, kendini bütün dünyadan farklı bir yöne giden lanetli bir ucube gibi hissetmektedir.
Aşkın ve yaşamın ayrı yakalarındaki bu iki insanın alışılmadık biçimde gelişen dostluğu, güzel psikiyatr Eylül'ün gizemli bir ruh hastasını yakalamak için Amerika'dan gelmesiyle daha da yoğun ve karmaşık bir hal alır...
Her bölümün bir aşk aforizmasıyla açıldığı romanda, kahramanlar bir yandan kendileri ve geçmişlerindeki sırlarla yüzleşirken bir yandan da ihanetin gölgesinde "aşk nedir' sorusuna yanıt arıyorlar
Roman, insan ruhunu acıdan arındırmayı hedefleyen literatür dışı bir psikiyatri deneyinin derinleştirdiği entrikalar ve şiddetli bir çarpışmayla sürpriz bir sona ulaşırken anladığınızı sandığınız dünyaların kırılgan yüzleriyle karşılaşıyor, platonik bir aşk hikayesinden de bir polisiye roman hazzı alınabileceğine tanık oluyorsunuz.
Renkli karakterleri ile kimi zaman gülümseyip kimi zaman kederlendiğiniz, sımsıcak anlatımı ile aşkın müziğini işittiğiniz, umulmadık finaliyle belleğinizde duygulu izler bırakan, şimdiye dek okuduğunuz en dokunaklı aşk öykülerinden biri Aşkın Sen Hali.
Kitaptan:
"Gereğinden fazla söz söyleniyordu. Gereğinden fazla sesli. Kelime trenleri bütün gücüyle çarpıyordu birbirine. Çünkü aldatmak her cümlede gizli özne.
Ne eniştemin çalıştığı galeriye gelen eczacı kadının baştan çıkarıcılığı, ne de eniştemin o baştan çıkarıcılığa direnemeyen dışlanmış bir koca olması, Sebeplerin hiç bir anlamı yoktu. Aldatmanın nedeni, niçini, nasılı azaltmıyordu acısını.
Aldatmak kendinden önceki bütün açıklamaları siliyordu. Nasıl olduğu, niye olduğu, nerede olduğu hiç bir cevap, hiçbir gerekçe iyileştiremezdi ki ruhundaki dayak izlerini...
Gerçek, makul mazeretlerden ötede bütün yıkıcılığıyla dikiliyordu: Eşlerden biri kendi dünyasının kontrollü coğrafyasından firar edip,ait olmadığı bir karanlıkta günaha yuvarlanırken, diğeri gündelik işine gömülmüş alışılmışlığın sınırları içinde yaşıyordu, mesela çamaşırları makineden çıkarıyordu...
Savunma gücü yoktu. Engelleme hakkı yoktu. Durumu değiştirme şansı yoktu. Çünkü o, o sırada ant içtikleri yaşamın bekası için bir şeyler yapıyordu: Çamaşırları asıyordu! Aldatmak, doksan kiloluk bir yetişkinin üç yaşındaki bir çocuğu pataklamasına benziyordu: Küçük bir çocuk getir gözlerinin önüne Süt kokan bakışları güvenle ışıldarken, suratını kaplayan koca bir yumrukla yere devriliyor; bak!
O baktığın ihanetin resmidir
Küçük karnı acımasızca tekmeleniyor, gazoz şişeleri gibi narin ve kırılgan ayak bileklerinden kavranıp savruluyor; her eşyanın ve her çarpışmanın köşesinde biraz daha eziliyor gövdesi. Minik burnundan kan fışkırıyor; hiçbir şey gelmiyor elinden, çaresizce bağırmak, ağlamak, çığlık atmak dışında; işit!
O işittiğin ihanetin sesidir
Sırala bildiğin bütün lanetleri, en sunturlu küfürleri et, vahşilikten iğrençliğe, bir ad da sen koy gördüklerine
Küçük bir çocuktur aşk!
Kanlar içinde can çekişen.
Ve aldatmak, doksan kiloluk bir yetişkinin, üç yaşındaki bir çocuğu bütün gücüyle dövmesidir.
Savunma gücü yoktur. Engelleme hakkı yoktur. Durumu değiştirme şansı yoktur.
Yere eğildim, ikizleri kucakladım. Öpücüklere boğdum. Karınlarını gıdıkladım. O acı dolu sesler kulağımda çınladı da, utançla öyle bir sarıldım ki az kullanılmış dişleriyle koca bir parça ısırmalarını bile fark etmedim.
Ben bu zibidileri değil dövmek, kızmak, gözlerimin incitmesinden bile korkarım. Tıpkı sana bakmaya kıyamadığım gibi.
Umarım anlamışsındır, sana neyi vaad ettiğimi,
Ve küçük bir çocuk gibi senden, senden neden bu kadar çekindiğimi
Cem Yılmaz Turan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder